ABD hükümetinin artan borçlanma gereksinimi, son dönemde ekonomi çevrelerinde geniş yankı uyandırıyor. BlackRock’ın küresel sabit getirili yatırımlar başkanı Rick Rieder’in değerlendirmeleri, piyasaların gelecekte karşılaşabileceği riskler açısından önemli sinyaller veriyor. ABD’nin mali durumunun gelecek yıllarda daha fazla yeni borçlanmayı beraberinde getireceği dile getiriliyor; bu da piyasalarda hem tahvil getirileri hem de hisse senetleri açısından bazı belirsizliklerin oluşmasına yol açabilir.
Uzun Vadeli Tahvillerin Cazibesi Sorgulanıyor
Mevcut koşullar altında, hükümetin yüksek miktarda borçlanmak zorunda kalması, 10 yıl ve daha uzun vadeli ABD Hazine tahvillerine olan ilgiyi azaltabilir. Kısa vadeli yatırım araçlarının daha yüksek getiri sunması, yatırımcıların stratejilerinde değişikliklere neden olabileceği konuşuluyor. Özellikle uzun vadeli tahviller artık eskisi kadar koruyucu bir araç olarak görülmeyebilir.
Yatırımcılar, yüksek enflasyon ortamında hem hisse senedi hem de tahvil portföylerinde kayıplarla karşılaşabileceklerinden endişeli. Çünkü daha önce uzun vadeli tahviller piyasadaki dalgalanmalar karşısında sigorta işlevi görüyordu, ancak şimdi aynı güvenceyi sağlamayabilir.
Rick Rieder: “Uzun vadeli kısmına yatırım yapmak zor. Önceden uzun vadeli tahviller hisse senedi piyasasına karşı size koruma sağlardı. Şayet enflasyon beklenenden yüksek gerçekleşirse, hem hisse senetleri hem uzun vadeli tahviller zarar görebilir.”
Piyasa Düzeltmesi ve Finansman Zorlukları
Rieder, yakın dönemde ABD piyasalarında yaşanabilecek bir düzeltmenin, özellikle enflasyondaki olası yükselişten kaynaklanabileceğini vurguluyor. Enflasyon artarsa, yatırım araçlarının getirilerinde düşüş yaşanabilir ve özellikle uzun vadeli borçlanma ürünleri bu riskten daha fazla etkilenebilir.
Ayrıca, ABD’nin dış yatırımcılardan sağladığı finansal desteğin azalması da dikkat çekiyor. Devletin, borç yükünü daha fazla iç kaynakla karşılamak durumunda kalması, finansman maliyetlerinin yükselmesine yol açabilir.
Ekonomik Büyüme ve Teknolojik Katkı
Uzmanlar, ABD’nin borcunu sürdürülebilir seviyelerde tutabilmesinin, ekonomik büyümenin hızına bağlı olduğunu belirtiyor. Rieder, üretkenlik artışının başta yapay zeka gibi yenilikçi teknolojilerden sağlanabileceğini belirtiyor. Eğer ekonomik büyüme yıllık %4,5-5 oranında seyreder ve faiz oranları düşük kalırsa, ülkenin borç yükü daha yönetilebilir hale gelebilir.
Rick Rieder: “Ekonomiyi borçlardan arındırmanın tek yolu, borcun önünde büyümek. Faiz oranlarının düşük, nominal büyümenin ise yüksek olduğu bir ortamda bu sağlanabilir. Ancak bu süreç uzun zaman alabilir.”
ABD’nin ilerleyen yıllarda hem ekonomik büyümeyi hızlandırmaya hem de yurtiçinden daha fazla finansal destek bulmaya çalışacağı görülüyor. Uluslararası sermaye akışlarının azalmasının piyasa dengelerine ve maliyetlere yeni yükler getirebileceği ifade ediliyor.
Ekonomide teknolojik ilerlemenin sağladığı üretim artışı sayesinde borcun sürdürülebilirliği mümkün olabilir. Yatırımcılar ve ekonomi yönetimi, bu yeni dengeler ışığında, riskleri yönetmek ve piyasaları korumak adına yenilikçi politikalara ihtiyaç duyacak.
Gelecekte ABD’nin borçlanma stratejileri, büyüme potansiyeli ve yapay zeka gibi teknolojik gelişmelerin borç yüküne olumlu yansımaları ekonomi dünyasında yakından izlenmeye devam edecek.

